Bir Şehre Kar Yağarken

Abone Ol

Yüksekova'da yaşayan bizlerin en iyi bildiğimiz şey çarşıyı baştan başa adımlamaktır. Hepimiz haftada en az birkaç defa o mecburiyet caddesini baştan başa adımlarız. Bu durum, şehirde yapılacak aktivite eksikliğinden kaynaklandığı gibi biraz da mecburiyetten kaynaklı bir durum aslında.

Bu şehirde yaşayanlar çarşının merkezi bir yerinde bulunan Orient İş Merkezi'ni bilir. Yıllar önce oranın önünden Dize Mahallesi'ne giden yolun hemen ağzında bir çukur vardı. Kaldırımdan gecen herkesin gözüne takılan bir çukurdu bu. Şehrin bütün araçlarının mutlaka birçok defa geçtiği bir çukur... Oysa sadece 10 adet parke taşıyla kapatılacak bir çukurdu. Dört beş yıl boyunca o çukur; çamuru, tozu, toprağı barındırdı içinde. O şekilde kaldı ve kimsenin aklına kapatmak gelmedi.

Kış mevsimi geldiğinde kar yağar o çukur baharın başlangıcına kadar görünmez olurdu. Baharın gelişiyle birlikte yine gün yüzüne çıkardı.

Aradan yıllar geçti. Bu şehre çok karlar yağdı ve günü geldiğinde de eriyip gitti . Her sene birçok yeri köstebek yuvasına çevrilip yıllarca kaderine terk edilen yolların kaldırımların ayıbını örtmek için olanca gücüyle yağıp durdu. İnsanların ve kurumların yaptıklarından utanmadıkları cürümlerini kapatmaya çalışırken metrelerce yağmak zorunda kaldı. Kar bu şehrin içler acısı haline çok üzüldü. Bir ölüden farksız olan bu şehir enkazını beyaz kefen misali sarıp durdu.

Dün akşam itibariyle 2024 yılının ilk karı bu şehre yağmaya başladı. Bu sene yağacak olan kara oldukça fazla iş düşecek. Zira yetkili ve yetkisiz bütün kurumlar ve kişiler şehrin yollarının ve kaldırımlarının altını üstüne getirdiler. Hiçbir sorumluluk duygusuna sahip olmayan bu kurumlar veya kişiler pişkinlikle halk arasında dolaşıp dururken, ortada beyaz karın kapatması gereken o kadar çok ayıp var ki.

Bu sene karın 2 metre, 3 metre yağması yetmeyecek. Şöyle 5 metre falan yağsa, uyuyan ve hiçbir şeye itiraz etmeyen şehir halkı kusurları birkaç ay unutacak, a-sosyal medyada kar romantizmine dalmaya devam edecektir.

***

Şehirler de biz insanlar gibidir, canlı varlıklardır. Biz göremesek de her şehrin bir ruhu vardır, kalbi vardır. İnsanlar gibi sevinçleri ve hüzünleri vardır. Ruhu ve kalbi delik deşik edilmiş şehrimizin kaldırımlarında biriken dağ gibi hafriyat, doldurulmayan çukurlar ve çamur deryasına dönen yollar kötü bir görünüm sergiliyor. Bu kirli ve dağınık görünüm şehir insanının yaşama sevincini alıp götürüyor.

Bu şehirde ipin ucu kaçmaya görsün. Başlangıçta birkaç sorunun çözülmesi gerekirken, zaman ilerledikçe birçok problemin birden çözülmesi ve birbiriyle çelişen sayısız amaçların aynı anda gerçekleştirmesi zorunluluğu doğmaktadır.

Bugün güzelim şehrimizin görüntüsünü resmetmek istersek tam da böyle bir durumu yansıttığını görebiliriz. Mevcut sorunların artması ve başkalaşması, diğer yandan bazı amaçların hiç gerçekleşmemesi riskini de beraberinde taşımaktadır.

Sorunlarımızın köklü çözümler ve radikal dokunuşlar gerektirdiği, herkesçe bilinen ve kabul edilen bir gerçektir. Ancak bu gerçeklik karşısında şehir halkının homurdanmak dışında yaptığı bir şey yok. Palyatif çözümler ve küçük değişiklikler, şehrimizi kurcalayarak daha da bozmaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Gerçek anlamda hiçbir seveni olmayan bu şehrin nerdeyse sil baştan diyebileceğimiz yapısal ve işlevsel değişikliklere ihtiyacı vardır.

Yaşadığımız sorunların büyük çoğunluğu için siyasetin çözüm getirmesini beklemekteyiz. Ancak siyasetin kendi yaşadığı sorunlar nedeniyle diğerlerini çözebilecek bir dinamizm ve dirayet gösterebilmesi mümkün değildir.

Şehirdeki liyakatsiz idarecilerin ve doymaz ihalecilerin, cüretkârlığı ve pervasızlığı siyasetin dinamizmini ve dirayetini yitirmesinden, şehir halkının daha iyi bir yaşamı kendine layık görmemesinden ve fotoğraf çekmek dışında bir işlevi olmayan işlevsiz sivil toplum kuruluşlarının varlığından kaynaklanmaktadır.

***

Her taraftan preslenen bu şehir ve şehir halkı doğallığını, masumiyetini, geleneklerini ve inancını yitirmiş, alışkanlıkları değişmiş bir haldedir. Bilhassa şehri esir alan faiz ve kara para ticareti, şehri büyük bir yoksulluğun ve gazabın kucağına itmektedir. Bu gerçeklik yıllar sonra tam olarak anlaşılacak ama o vakit de çok geç kalmış olacağız.

Ruhunu kirlettiğimiz bu şehrin ve ardımızdan gelen nesillere bıraktığımız  ağır yüklerin vebalini ve vicdan azabını taşıyacağız.