Antalya Ticaret ve Sanayi Odası’nın (ATSO) düzenlediği "Depreme Dirençli Bir Antalya" konulu panele Bilim Akademisi Üyesi yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) İnşaat Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Erdem Canbay ve Dr. Yüksek Mühendis Mimar Doğan Hasol katıldı.

Panelde konuşan Prof. Dr. Naci Görür, zemin yapısı dikkate alınmadan verilen imar izinlerinin faciaya davetiye niteliğinde olduğunu söyledi. Antalya’nın zemininin çok büyük bir kısmı sağlam olduğunun altını çizen Görür, buna rağmen yapılaşmaya açılan tehlikeli, alüvyonlu bölgelerinin olası bir depremde sulara gömülebileceği uyarısında bulundu.

Bakanlığın ve yerel yönetimlerin kentte verdiği yapılaşma kararlarının sorgulanması gerektiğini vurgulayan Görür, şehrin zemin yapısını şu sözlerle anlattı:

"Kuzeydeki dağlık bölgelerin zemini çok sağlam. Bu yaşlı kayalar ancak dinamitle kırılabilir. Batı kısımda, yine sağlam olduğunu düşündüğümüz delikli, boşluklu, sağlam, sert yapılı meşhur travertenler var ve kentin önemli bir kısmı bu travertenlerin üzerine inşa edilmiş. Travertenlerin üzerindeki yapılar, inşaat mühendisliği ve mimarlığın öngördüğü şekilde yapılırsa herhangi bir sorun yaşanmayacaktır. Ancak Antalya Körfezi’nde doğu yönünde ilerlediğimizde işler değişiyor. Alüvyonlu toprak yapısına sahip yerlerde büyük sorun var. Zeminin sulu, kırıntılı, taneli, az çimentolu olduğu, yeraltı su seviyesi de yüksek olan, birkaç metre kazıldığında yeraltı suyunun çıktığı bir yapı var burada. Yetkililer, ‘Bu Antalya’nın doğusu manzaralı güzel yer, şuralara imar verelim, 15’er katlı yapılar yapalım’ dediği zaman bunu düşüneceğiz. Burada böyle bir şey yapamazsınız. Böyle bir zemin, deprem dalgalarını yediği zaman, bu yapı depremin etkisini 3-5 kat artırır. Ya yıkar orayı ya da sıvılaşma yapar, binanız yüzer vaziyette yamulur, suyun içine batar, 15 kat 5 kata iner."

'SATIN ALIRKEN BİR KEZ DAHA DÜŞÜNÜN'

Antalya’da imar izni verilen bazı bölgelerdeki binaları gördüğünde "dehşete düştüğünü" belirten Görür, gelişigüzel imar izinleriyle yaklaşan tehlikeye dikkat çekti:

"Antalya’da mikro bölgeleme ve hidrojeolojik çalışmalarla yeraltı suyunun dağılımının incelenmesi gerekiyor. Mikro bölgeleme diye gösterilen, üç sondaj, iki zemin etüdü yapılarak hazırlanmış çalışmalar, aslında mikro bölgeleme çalışması değil. Bu konuda çok detaylı çalışılmalı. Şehirde yeraltı suları, travertenlerin olduğu yerde sorun teşkil etmiyor. Traverten elek gibi çalışıp gelen suyu yerin altına indiriyor ve denize veriyor. Bu demek oluyor ki travertenlerin üstünde bulunan yapı stoku, altta kil cepleri yoksa, bu yapıların temelinin kuru kalmasını sağlıyor. Bu durumun güvenli olduğunu söyleyebiliriz. Ama Antalya Körfezi’nde biraz daha doğuya gelince, o alüvyonlu yerlerde durum çok vahim. Biraz inceledim. Nasıl binalar yapılmış oraya, inanamadım. Hangi akıllı o binalara onay verdi, hangi akıllı müteahhit o binaları yaptı, hangi akıllı Antalyalı da gidip onları satın alıyor bilmiyorum. Ben olsam bu kararları vermeden önce, burada bu iş olur mu diye düşünürdüm."

'ANTALYA’NIN DÖRT YANI FAYLARLA ÇEVRİLİ'

Antalya aktif fay hattı üzerinde olmasa da kentin dört tarafını saran önemli fay hatlarının arasında olduğunun altını çizen Görür, bu fayların etrafına 100 kilometrelik daireler çizerek Antalya’nın olası depremlerden hasar alabilecek bölgelerinin tespit edilebileceğini söyledi.

Görür, kenti çevreleyen dört önemli fay hattını da şöyle sıraladı:

"Antalya şehir merkezinin 115 kilometre uzağında konumlanan Akşehir fay zonu, büyük depremler üretme kapasitesine sahip. Antalya merkeze 90 kilometre mesafedeki Fethiye-Burdur zonu üzerinde de farklı tarihsel dönemlerde 7,2’ye varan depremler olmuş. Girit’in güneyinden gelip Kıbrıs’ın güneyinden Antalya körfezine doğru uzanan, 116 kilometre uzaklıktaki Pilili-Strabo fayı da Doğu Akdeniz’de sürekli depremler üretiyor. Antalya’nın kuzeyinde, Göller Bölgesi’nde, Beyşehir, Eğirdir, Burdur çevrelerinde ise ‘graben’ yapıları var. Graben dediğimiz, depremlerle meydana gelmiş çöküntüler de ciddi depremler üretebilirler. Bir canlı fay, 7 ve üzeri deprem üretirse 100 kilometre alanı içerisinde hasara neden olabilir."

'ANTALYA HER ZAMAN TSUNAMİ RİSKİ ALTINDA'

Antalya için tsunami riskine de değinen Görür, "Antalya'da tsunami riskinden bahsedebiliriz. Helen-Kıbrıs yayında üzerindeki dalma batma zonları, dünyada tsunami üreten faylardan. Antalya, her zaman bir tsunamiye maruz kalabilir. Tsunaminin etkisi, deniz seviyesinden yüksekte olan bölgeler için büyük bir risk oluşturmaz. Ama dalga boyunun 10 metreyi bulduğunu düşünün. Bu durum, deniz seviyesindeki bölgelerde ciddi risk oluşturacaktır. Dalgalarla taşınan sular, 10 metre aşağıda olan her yeri kaplar. Şehirde bu konuda önlem alınması gerekiyor. Riskli yerlere tsunami tabelaları koyarak, su seviyesinin nerelerde yükselebileceğini belirtmek şart" diye konuştu.

'24 ŞEHİR FAY HATLARININ ÜZERİNE KURULU'

Görür, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Türkiye’de 24 şehir bizzat canlı fayların üzerine kuruluyken, Antalya aktif fayların üzerine oturmuyor. Ama yine de Antalya, bir deprem kentidir. Doğrudan doğruya üzerinde oturduğu bir fay yoktur ama kenti çevreleyen alanlarda 6 ve üzeri depremler üretecek bir bölgenin içindedir. Dolayısıyla karada ve deniz sahasındaki bu bölgelerde olabilecek büyük depremler Antalya’ya ciddi hasarlar verebilir. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanımızın burada, bu sempozyumda olmasını isterdim. Belki söylediklerimi duyar. Kendisinin ve ilçe belediye başkanlarının önümüzdeki 100 yılda Antalya’nın nasıl gelişeceğinin, nerelerde yapılaşma olacağı, nerelerde olmayacağının hesabını bugünden yapmaları lazım. Kenti planlarken kent nereye ne kadar yaklaşabilir, nereye yaklaşırsa yapı stoku hangi özelliklerde olmalıdır, bunu şimdiden bilmelisiniz. Antalya’da yaşayanlar da bilmeli ve olmaması gereken imar planlarına müsaade etmemeli."

BAHAR: DEPREM MASTER PLANI ÇALIŞIYORUZ

"Depreme Dirençli Bir Antalya" panelinde konuşma yapan ATSO Başkanı Ali Bahar da şubat ayında 11 ili etkileyen depremde, bugüne kadar yaşanmamış ölçekte acı bir tecrübeyle, depreme dirençli şehirleri hayata geçirmenin öneminin çok daha iyi anlaşıldığını ifade etti.

Editör: Viyan Orhan