CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin ardından partisinde başlayan ‘değişim’ tartışmaları ile önümüzdeki yerel seçimlere yönelik açıklamalarda bulundu.
Sözcü'den Saygı Öztürk'e konuşan ve “CHP'nin değişime değil, yenilenmeye ihtiyacı var" diyen Kılıçdaroğlu, "Yenilenme konusunda örgütün beklentilerini de alıp tüzüğümüzü değiştirmeye çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarının bir bölümü şöyle:
ÖRGÜTÜN ÇOK MUTLU OLACAĞI DEĞİŞİKLİKLER YAPACAĞIZ: Bizim yenilenmeye ihtiyacımız var? Nedir yenilenme? Örneğin parti tüzüğünün değişmesi lazım. Bunun için de zaten çalışıyoruz. Örgütlerin beklentisi nedir, ne değildir onları alıyoruz. Gerçekten örgütünde çok mutlu olacağı güzel değişiklikler yapacağız ve hayata geçireceğiz. Yerel seçimlerde çok iyi bir performans yakalayacağımıza inanıyorum. Pek çok çalışmayı belli bir noktaya getirdik. Aday belirlemelerimiz de iyi olacak. Çok iyi sonuçlar elde edeceğiz. Aday belirlemede şöyle bir yöntemimiz olacak: Tek bir gözlemle aday belirlenmeyecek. Anketler yapılacak, saha araştırması yapılacak. Bizim denetmenler gidecekler alana bakacaklar. “Kiminle kazanırız, kiminle kazanmayız” diye özel çalışmalar yapılacak. Adaylar belirlenecek.
BELİRLİ ALANLARDA İŞBİRLİĞİ GÜNDEME GELEBİLİR: Diğer siyasi partilerle işbirliği merak ediliyor. Yerel yönetimlerde işbirliğini büyük ölçüde halk kendisi yapıyor. Bir belediye başkanı adayını beğeniyorsa, onun parti kimliğinden çok kişiliğine bakıyor, kendi beldesine hizmet verebilecek kişilikteyse rahatlıkla gidip oy verebiliyor. Tabii diğer partilerle nasıl işbirliği olacağı konusunda şu aşamada yorum yapmak doğru değil. Ama ilerleyen zaman içerisinde işbirliği de gündeme gelebilir, gelmeyebilir. İşbirliği olursa bu Türkiye genelinde her yerde değil. Belli alanlarda yerlerde olabilir.
EKSİĞİMİZ DE YANLIŞIMIZ DA OLABİLİR: Ben demiyorum ki “Bizim hiçbir hatamız, kusurumuz yoktur.” Böyle bir şey söylemedim. Eksiğimiz de yanlışımız da olabilir. Ama eleştirinin de sizi doğru yöne yöneltecek çerçevede olması lazım. O zaman biz eleştiriye de eleştirilene de saygı duyarız. Eleştiri tamamen hakaret boyutuna, daha doğrusu hakaret içeren bir yazıya ya da bir söyleme dönüşüyorsa bu eleştiri olmaktan çıkıyor. Ön yargı oluyor. Oysa bir gazetecinin görevi ön yargılarından arınıp siyasetçiyi sağlıklı, tutarlı bir eleştiri çerçevesinde değerlendirmektir. Yani illa övgü olacak diye bir şey zaten beklemiyoruz. Bir politikacının övgüden çok, sağlıklı eleştiriye ihtiyacı var. Biz de eksiğimiz, hatamız, yanlışımız nerede onu düzeltmeye çalışırız.
HAKSIZ ELEŞTİRİLERİ OKUYUNCA GERÇEKTEN ÜZÜLÜYORUM: Yapılanları eleştirin tamam ama büyük bölümünü eleştiri olarak kabul etmek de doğru değil. Bunlar eleştiri değil, ön yargıyla kaleme alınan yazılar veya söylemler. Eleştiri farklı bir şey. Eleştirilerin büyük bir kısmı genelde haksız. Bunu partimizin genel merkezi de, partimizin örgütleri de gayet iyi biliyor. Bizim eksiğimizi söyleyebilirler. Eksiğimizi dillendirseler, ‘Şurada şunu yapmadınız, şurada eksiğiniz var niye bunu yapmadınız' deseler çok memnun olurum. Haksız eleştirileri okuyunca, dinleyince gerçekten üzülüyorum.
TÜRKİYE'YE DEMOKRASİ GETİRMEK İSTİYORDUK: Kazanmak, başarılı olmak, Türkiye'ye demokrasiyi getirmek istiyorduk. Türkiye'de izlenen yanlış ekonomi politikasının yoksullara çıkarılan ağır faturaları engellemek istiyorduk. Ama halkımız böyle tercih etti. Bu seçimin ahlaki meşruiyetini tartışmamız lazım. Sahtekarlık yapılarak oy istendi ve sahtekarlık yapıldı. Erdoğan kendisi de itiraf etti. Sahtekarlıkla iktidara gelen bir yönetimin meşruiyeti dünyanın her ülkesinde sorgulanır. Bizde bu hiç sorgulanmadı bile. Bütün mesele geldi CHP üzerine yoğunlaştı. Ama o tarafın hem ahlaki, hem siyasi meşruiyetinin sorgulanması lazım.
SIĞ BİR ANLAYIŞ: Evet biz bir ittifaktık. 5 parti CHP logosu altında seçime girdi o da doğru. Fazla milletvekili verdiniz, az verdiniz konusuyla ilgili benim görüşüm şu: Bu sorun bir parti olmanın çok ötesinde bir Türkiye sorunudur. Böyle bakmamız lazım. Eğer siz sorunu getirip de bir partinin kendi listelerinden alacağı milletvekili sayısına indirgerseniz, Türkiye'nin yaşadığı sorunu kavrayamıyorsunuz veya ön yargıyla yaklaşıyorsunuz demektir. İnsanlar hapislere atılıyor, tweet attı diye gençler gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Gazeteciler “Başıma bir bela gelir mi, gelmez mi” diye yazılarını birkaç kez okuyor. Ekonomi zaten rayından çıkmış. Her türlü sahtekarlıkların yapıldığı bir süreç içinde seçime gidiyoruz. Seçim sonrası, sanki doğal bir seçim yapmışız gibi bütün gerçekleri unutup “CHP tek başına seçime girdi, diğer partilerden de milletvekili adayı aldı. Niye bizim partililerimiz milletvekili listelerinde yer almadı” deniliyor. Bu sığ bir anlayış. Türkiye'nin gerçeklerini kavrayamamaktadır.
YENİLGİYİ İÇSELLEŞTİRMİŞLER: Şöyle bakmak lazım: 11 büyükşehir belediyesini, örneğin Ankara'yı, İstanbul'u, Adana'yı Mersin'i, Antalya'yı ve diğerlerini başka bir parti mi kazandı? Öyle bir şey ki bunu söyleyen arkadaşlar yenilgiyi içselleştirmişler ve “Her seçim sonrası bir yenilgi yaşadık” diye bir atmosfer içinde düşünüyorlar. Garibiz yani. Kazanmadık doğru. Ama bu ülkede 25 milyon kişi yani yaklaşık iki seçmenden biri demokrasiden yana oy kullandı. 25 milyon kişinin demokrasiden yana oy kullanmasını sağlayan motivasyon neydi acaba? Kendi kendimizi, 25 milyon kişi niye yok sayıyorlar?