Uslanmaz yaralarımın sızısına işleyen gülümsemen çivi gibi çakılır yüreğime. Her bir hikâye garip bir çuvaldız olup diker ruhumu. Anne sözü karışır mı sulara? Belli ki kırık yüreklerdeki sevdalar, tehlikeli sulara açılan inci kefali. Bohçasında hüzün saklı ve bütün lehçelerde aynıydı beden ağrısı. Kesesinde öper şimdi toprağı. Mutluluğu tarumar, yüzüğünde kalır isimsizliği. Bir ömrü vardı, bir de üç aylara sığdıramadığı umudu. Kalbi açmıyor artık hiçbir pencereyi, bütün cam kırıkları avucunda. Mevsimlerin akmadığını hep aynı mevsimde kaldığını hisseder mi insan? Çerçevelerde mi kalır tutunan dal?
Heybeti ile öksüren seller baba doğurur, paramparça dünyalar için mezarlar açılır, beşikler sallanır. Kadının kirpikleri hiç ıslanmadığı kadar ıslanır, hayalleri gül kokar, bedeni kül. Bir kuş telaşına sığınıp öyle annelik yapayım deme, buzdağına dönmüş kalbim seni görmez aydınlığım. Öyle karanlık, öyle kahpelik, aynı aynaya bakmıyoruz çünkü. Hayata dair ne var ise hissizleştirdik. Ölü bir yıldız kaydırsın kendini, telkini uğurlamak (doğurmak) olsun. Temizlenir günahlar baharlardan arındırılır. Tülbentlere sarılır vedalar, kör bir kuytuluğa atılır hiç yaşamamış gibi.
Başkasında saklı kalır günahların, kan izleri vardır yüzünün karanlığında. İfadesine işlemez hiçbir zaman cellat oluşu. En iyi rolü oynar, kötülüğün fakültesini okumuştur. Bir sahipsizliğin tutanağısın artık, kimsenin eline geçmediği. Ne güneşin gelişini bekle, nede gidişini. Coşkuya, sevince açmaz artık sendeki makyaj. Akıt şimdi gözünde madencinin kömür karası rengini. ‘‘Belki masum bir konuşmaydı, kendi elleri ile dağıttığı ve belki de en ihtiyaç duyduğundu kendi elleri ile boğduğu.’’ Sazlı, sözlü mendil ile uğurlanandın sen, şimdi aşk haram, bahtsızlığın sana helal. Kendi bayrağını başka bir kadına veriyor, gözyaşı oluyor kadın. Gözlerin gözlerimde ağlıyor, mezarlıklar şimdi gül mü kokuyor yoksa kül mü?
Bir ölümlünün daha yüreğine dokunuyorum ve gitme diyemiyorum. Ardında dökülen gözyaşları bir avucu doldurmuyor. Son sözleri ezan ile çoğalıyor, yüreğimde iz taşıyor gölgesi. Bahtımdı ardımda sırıtan ve en yakınlarımdı adımı öfke ile sıralayan. Fırtınalar estiriyormuşum en güzelinin yüreğinde yükmüş gülüşlerim, yalancıymış tahtım. İki araya sıkıştırmış bir yalandan ibaret iyi olmak. İyi olmak ve kime neye göre iyisi? Herkes bu kadar iyi ise, kötü olan kim?