"Yaşadığımız ülkede 1950'li yıllardan sonra kırsal kesimden kente göç edip kent yaşamına uyum sağlama sorunu sosyolojimiz ve edebiyatımızın en önemli konu malzemesi olmuştur. Bu süreçte insanlar sadece bedenen ve mal varlığı olarak göç etmemişler aynı zamanda sosyal yaşamlarını, alışkanlıklarını ve geleneklerini de gittikleri kent hayatının içine göç ettirmişlerdir.
Bu durum beraberinde köy-kent, gelenek-modernite ve bu olgular etrafında şekillenen kavramların genellikle bir çatışma süreci sonucunda iç içe geçmeleriyle ya da birinin diğerine hâkimiyet kurmasıyla sonuçlanmıştır.
Şehrimiz özelinde kent hayatına geçiş süreci çok sonraları (1980-1990’lı yıllarda) başlamış ve bu süreç uzun zaman geleneğin moderniteye hâkimiyetiyle devam etmiştir.
Özellikle köylerin boşalma sürecinden sonra yoğun bir göç alan şehrimizin fiziksel imkânları insanların günlük yaşantısında sokaktan, caddeden, çarşıdan gerektiği kadar yararlanamaması problemini doğurmuştur.
Dolayısıyla güzel şehrimiz kent yaşamına uygun bir sokak, kaldırım, park ve çarşı kültürü oluşturma konusunda gelenek-modernite ikileminin arasında kalmıştır.
Gündelik yaşamımızın can damarı olan Yüksekova çarşımız yıllar içinde çeşitli değişimler geçirmesine rağmen hiçbir zaman uzun vadeli hizmet verebilme yeterliliğine sahip olamamış ve insanların rahat bir şehir ortamında alışveriş yapabilme ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir potansiyele ulaşamamıştır.
Kısa vadeli düşünmenin eseri olarak yapılan derme çatma iş yerleri ve binalar hâlâ çarşıya kötü bir görünüm katmaktadır. Gelenek ve modernite arasında sıkışan bu yapılar gibi şehir insanı da değişime direnç göstermiş, çoğu zaman da karşı çıkmıştır.
Bu şehrin ahalisi çarşının en işlek caddesinde yıllarca kaldırımları işgal eden taburelerde oturup çay içme ve sohbet etme geleneğini ısrarla devam ettirmiştir. Kaldırımı günlük ihtiyaçlarını karşılamak için kullanmak zorunda kalan herkes bu durumdan memnuniyetsizlik duymuştur. Bilhassa bu durumdan en çok yakınan kesim kadınlar olmuştur.
Yakın bir zamanda şehrimizin ana caddesindeki bu tabure işgaline son veren Yüksekova Belediyesi’nin girişimi olumlu dönütler almıştır.
Yaşadığımız tecrübe bize, toplumsal yaşamımız içerisinde süregelen hatalı alışkanlıklarımızdaki ısrarın, diğer alışkanlıklarımızı da olumsuz etkilediğini göstermiştir. Kaldırımı işgal eden taburelerde oturma ısrarımız da çarşı kültürümüzde birçok yeni sorunun ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir.
Ne yazık ki şehir yaşamımızda büyük bir öneme sahip olan kaldırımlar, yaşadığımız bu şehirde hem işlevsel hem de görsel olarak iyi hazırlanmamış ve çoğunlukla yanlış bir biçimde kullanılmaktadır. Böylece gündelik yaşamımızı aksatan, şehir ahalisi için sıkıntıya dönüşen bir durum hâline gelebilmektedir.
Şehir ahalisi çarşıda yürürken zorluk yaşamaktadır. Birçok şehir esnafı kaldırımı dükkanına katmış gibi davranıyor; kaldırıma yapılmış merdivenler, kaldırımın ortasına kadar kurulmuş tezgahlar, reklam panoları, vs... Bütün bunlar yayaların yürüme hakkını gasp etmektedir.
Bu noktada yayalar esnafın kaldırımı işgalinden şikâyetçi olmaktadır. Esnaf kaldırım üzerinde daha fazla hak iddia etmekte ve daha büyük bir tezgâh açamamaktan yakınmaktadır. Yetkililer ise sorunları görmezden gelmeye veya palyatif yaklaşımlarla çözmeye devam etmektedir.
Burada ‘‘kim haklı, kim haksız?’’ tartışmasına girişmek bizi bir sonuca ulaştırmayacaktır. Fakat ortada bir sorunun olduğu aşikârdır.
Şehrimize yapılan en güzel hizmetlerden biri de tarihi ipek yolunun şehrimizden geçen kısmında Sanayi Sitesi’nden başlayıp Bajirge Mezarlığı’na kadar olan yolun her iki tarafına geniş kaldırımların yapılması oldu. Bu hizmet çok uzun bir zamandan beri zaruri bir gereklilikti.
Ancak bu kaldırımlara o kadar fazla kum döküldü ki çoğu yerinde kumda mı yürüyoruz yoksa kaldırımda mı yürüyoruz belli olmuyor. Caddenin orta refüjlerine gelişi güzel dökülen toprak yığınları ve bir türlü başlamayan yeşillendirme çalışması şehir estetiği açısından hoş olmayan görüntüler oluşturmaktadır.
Cadde kenarlarında biriken toz yığınlarının evlerimizin tâ içlerine kadar taşınması meselesi de ayrı bir dert...
Son dönemde yapılan yeni binalar ve açılan lüks mekanlar şehrimize ekonomik, sosyal ve estetik bir değer katmaktadır. Ancak bu mekanların önündeki bakımsız ve kirli kaldırımlar, mekan, kaldırım ve yol arasındaki uyumsuzluğu çok açık bir şekilde gözler önüne sermektedir.
Uyumun yakalanmasında ve şehir estetiğine katkıda bulunması açısından kaldırımların yapımı ve kullanılma biçimi daha bir önem arz etmektedir. Kentte yaşayan yayaların güvenliğinden tutun, gündelik yaşamın yoğun ve hızlı akışının doğru bir şekilde yürütülmesine kadar ortak yaşam alanlarında kaldırımların önemi yadsınamaz bir gerçekliktir. Bu gerçekliğin farkında olmalı ve buna uygun hareket etmeliyiz.
Bu şehirde yaşamanın kanıksanmış bir gerçeği istisnasız şehirdeki bütün kaldırımların yolla bitiştiği yerde toz toprak ve çöplerin birikmesini garipsemeyen bir hali kabullenmiş olmamızdır. Ne zaman bu şehirden çıkıp başka bir şehre gittiğimizde iki şehir arasında temizlik kıyası aklımızı kurcalayıp duruyor. Gerçekliğimizin trajik yüzünü yansıtmaktadır bu durum.
Şimdi gerçekliğimizi yeni gözlerle okuma vaktidir."