**
“Bir ihtiyar, yanından geçip gittiğiniz bir kütüphanedir. (Ahmet Hamdi Tanpınar)
**
Bazı insanlar vardır; ömürleri bir destan gibi akar, gider. Yağmura, rüzgâra, kışa, fırtınaya direnmişlerdir; ekmeği taştan çıkarmış, evlatlarını fedakârlıkla büyütmüşlerdir. Sözleri az ama etkilidir. Bir bakışları, binlerce kelimeye bedeldir. Ellerindeki nasırlar, yılların yorgunluğunu anlatır ama yine de sanki içlerinde tükenmez bir sabır, bir sevgi vardır. İşte Yüksekova’nın büyükleri böyle insanlardır. Onlar, bu toprakların yaşayan hafızasıdır.
**
Ama biz, onları ne kadar dinliyoruz?
Onlarla ne kadar vakit geçiriyoruz?
**
Bir yaşlının gözlerinin içine bakıp, o gözlerin ardında ne fırtınalar koptuğunu, ne tür acıların ve sevinçlerin saklandığını düşündüğümüz oldu mu hiç? Onların suskunluğu, aslında yılların yüküdür. Belki de konuşmayı azalttılar çünkü kimse dinlemiyor. Oysa bir dedenin sesi, bir ninenin duası, bazen dünyadaki en büyük nasihattir.
**
Yüksekova’nın sokaklarında, köylerinde, evlerinde nice çınar gibi insanlar yaşar. Kimi evlat acısı görmüştür, kimi yoksulluğun en karanlık tarafını… Ama yine de dimdik ayaktadırlar. Çünkü onlar bilir ki, hayatın özü sabırdır. Sabırla atlatılan her fırtınanın ardından güneş doğar.
**
Nazım Hikmet’in dediği gibi:
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür,
Ve bir orman gibi kardeşçesine…”
**
Onlar, o ormanın en köklü ağaçlarıdır. Dallarında nice hatıra, gövdelerinde nice iz taşırlar. Bir zamanlar gençtiler; sevdiler, kavga ettiler, hayaller kurdular. Şimdi yaşlandılar; unutmayalım ki, biz de bir gün onların geçtiği yoldan geçeceğiz. Bugün bize sıradan gelen nasihatleri, yarın duyduğumuzda keşke daha çok dinleseydim, diyeceğiz.
**
Cahit Zarifoğlu şöyle der:
“Onlar gittikçe, eski kelimeler kayboluyor,
Eski türküler unutuluyor,
Eski dualar eksiliyor gökyüzünden.”
**
Büyüklerimiz gittikçe sadece onlar değil, aynı zamanda bir kültür de yok oluyor. Onların dilinde, bizim artık kullanmadığımız kelimeler var. Çocukken duyduğumuz ama şimdi unuttuğumuz masallar var. Eskiden bir evde bir yaşlı varsa o evin bir direği vardı. O ev, o insanın duasıyla ayakta dururdu. Şimdi dua edenler azalıyor, sabrı bilenler azalıyor, şükretmeyi bilenler azalıyor.
**
Ellerini öpüp hayır duasını almak için yanına oturmadığımız her büyük, aslında kaybettiğimiz bir hazinedir. Bugün bizi dinleyen, bize yol gösteren, sabretmeyi, kanaatkâr olmayı öğreten kaç kişi kaldı?
**
Herkes bir gün yaşlanacak. Biz de onların yerine geçeceğiz. Ve belki bir gün, biz de bir köşede oturmuş, kimsenin dinlemediği bir hikâyeyi anlatmaya çalışacağız. Kimse duymayacak. Çünkü biz de, bizim büyüklerimizi dinlemediğimiz gibi, unutulacağız.
**
Turgut Uyar’ın dediği gibi:
“Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz.”
**
O yüzden, geçmişimize sahip çıkmak zorundayız. Dedelerimizin, ninelerimizin anlattığı her hikâye, sadece bir anı değil; bir ders, bir yol göstericidir. Onları anlamadan, dinlemeden ilerlemek mümkün değil.
**
Gelin, bir gün telefonları bir kenara bırakıp büyüklerimizin yanına oturalım. Onların yüzündeki çizgilere, ellerindeki nasırlara, gözlerindeki ışığa dikkatlice bakalım. Onların sessizliğinin ardında saklı hikâyeleri dinleyelim. Çünkü bir gün, onların sesi de kesilecek… Ve biz, onların bıraktığı boşluğa baktığımızda, ne kadar büyük bir hazineyi kaybettiğimizi fark edeceğiz.
**
Ve belki de, en çok ihtiyaç duyduğumuz o cümleyi tam da o zaman hatırlayacağız:
“Evlat, hayat sabır işidir…”