İktidarın bir süredir -barış mı desek müzakere mi? Herkesin kendine göre adlandırdığı ve olabildiğince muğlak olan- bir süreçten bahsetmesi fakat süreç ile alakalı en ufak bir yumuşak söylemin sarf edilmediği, aksine tehdit dilinin en üst safhaya ulaştığı bir dönemi hepimiz iliklerimize kadar yaşıyor, görüyor, soluyor ve kokluyoruz.
Ne yalan söyleyeyim ben şahsen bu muğlak döneme girdiğimiz ilk günlerde oldukça umutluydum. Bu defa olacak demekten kendimi alamıyordum. Nedeni de şuydu: Bugüne dek birçok defa bu tür girişimler olmuş fakat hiçbir zaman taraflar muhatap alınmamış, tabiri caiz ise ameliyata alınmış bir hasta misali yara açık bırakılıp kanamaya müdahale edilmemiş, masada yatan hastanın bedeninin yaralı ya da hasta olan bölgesine değil hastalıkla alakası olmayan başka bölgelerine müdahale edilmişti. Takdir edersiniz ki böyle bir ameliyatta hasta masada kalır. Ancak bu defa süreç farklı gelişti.
Bir tarafta ülkücü-milliyetçi camianın en önde gelen ve aynı zamanda iktidar ortağı olan partinin liderinden ilk hamle geldi ve bu hamle ülkedeki her kesimde şok etkisi yarattı. Öcalan meclise gelsin, Dem parti grup toplantısında halka seslensin ve çağrı yapsın gibi oldukça iddialı bir mesaj ile yeni sürecin ilk adımı atıldı.
Öte yandan iktidarın büyük ortağı bu uç söylemin tam tersi uygulamalar ile bambaşka bir rota izledi. Demokratik sosyal toplumlarda en aşağılayıcı ceza sistemi olarak -Anayasal hak olan seçme seçilme hakkına hiçbir şekilde saygı göstermeyip halktan hatrı sayılır bir destek alıp seçileni görevden alıp uydurma bir iki dosya ile cezalandırıp yerine bir atanmışı görevlendiren KAYYIM sistemi- tüm hızı ile devam etti. Kayyım fırtınası devam ederken sık sık tehditler gelmeye devam etti. Bunlar Dem Parti geleneğinden gelen ya da muhalif olan herkesi rahatsız eden aynı şekilde işleyen bir sürece olan güvenlerini oldukça kırmış ve zedelemiştir.
Neydi o mesaj? Ya her şeyden vazgeçersiniz hiçbir talebiniz olmaz şartsız biat edersiniz ya da başınızı okşadığımız kadife eldiveni çıkarır siz de kadife eldivenin altındaki demir yumruğu yersiniz. Söyleyin şimdi bu ve bunun gibi mesajların verildiği ve aynı anda bir sürecin orantılı yürütüldüğü bir durumda velevki tutucu bir Dem’lisiniz velevki muhafazakar görüşe sahip ve iktidara yakın bir çizgidesiniz velevki ulusalcı kimliğinizle bilinen birisiniz. Neye, kime güvenirsiniz ya da nasıl bir algıya sahip olursunuz?
Bu durum beni şöyle bir algıya itiyor: Ya gerçekten bu sorun iç siyaseti aştı ve uluslararası bir boyut kazandı. Bir tarafta ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyor ya da iktidar ortakları arasında içten içe kaynayan bir görüş ayrılığı var.
Diğer taraftan kayyıma maruz kalan belediyeler, başkanlar, meclis üyeleri;
Kayyımı atayan ve orantısızca belediyelere el koyanlar ile demokratik ortamda mücadele edebilecek farklı yöntemler bulun. Kapıya dayanan polisin bariyerlerini çekip çekiştirmek, orda bağırmak çağırmakla ne olmasını bekliyorsunuz. Polisin, kusura bakmayın haklısınız deyip bariyerini kaskını bırakıp gitmesini mi?
Böyle bir şey olmayacaksa siz de orda ne biber gazına ne tazyikli suya maruz kalın. Zira muhatabınız orda güvenlik kalkanı oluşturan polis değil. Asıl muhatabınız bunu bir gece yarısı talimatı veya tebligatı ile o polislere emir verenlerdir.
Kayyım politikasını ya da dayatmasını nasıl boşa çıkarabilirim? Taktiği stratejisi nedir? Buna yönelin. Meclisin üçüncü büyük partisi ve Ana muhalefet partisinden daha keskin daha etkili bir konumdaki bir parti böyle bir süreçte daha etkili hamleler yapabilecek kudrete sahiptir. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik buhran, yine milli eğitimdeki dağ gibi sorunlar, iç dış siyasetteki boşluklar ve daha bir sürü politika üretilebilecek alan örnek gösterilebilir.
Aynı zamanda size her fırsatta alavere dalavere Kürt Memet nöbete modeli ile yaklaşan iktidara karşı sayısız argüman var iken hep aynı klasik yöntemler ile mücadele sıradanlaştı ve sonuç odaklı olmaktan uzaklaştı.
Sonuç olarak ben bundan yüz yıl önce hilafeti yıkmış, demokratik bir Cumhuriyeti benimsemiş bu güzelim ülkemde; irademe bu kadar çomak sokulması bu kadar müdahale edilmesinden, -ülkenin yüzde altmışı gibi- bıktım usandım ama ne yazık ki muhalefet yirmi iki yıldır iktidara cılız, ipe sapa gelmez muhalefeti yüzünden o kadar büyük bir alan bıraktı ki her geçen gün daha kötüye gidiyor.
Bunu kimse iktidarın başarısı olarak görmesin. Aksine, ana muhalefet ve diğer tüm muhaliflerin beceriksizliği, taktikten ve stratejiden uzak politika üretemezliğinden kaynaklanmaktadır.