Tutmuşlardı kollarından, yaka paça henüz onların da haberi yoktu, gözaltına alınacaklarından. Ne de olsa kürsü dokunulmazlıkları vardı ve devamın da tutukluluklarının yegâne kurtuluşu bandrollü  olmasıydı. Ama o da nafile...

      Gece yarısı nöbetçi savcı değil de, adeta yastığının on beş santim kuzey doğusun da hazır bulunan bir paket beygi keki gibi, neredeyse her harf başı bir nöbetçi savcı tayin etmişlerdi.
Daha önce hiç şahit olmamıştım, ama oldum! Hem de birinci ağızdan ve birinci tekil şahısdan. Bu da şunu gösteriyor; bundan sonra daha çok şahit olacağım. Bu şikayet eden ve şikayet edilenler arasında. Hikâyeler birbirlerine dönükken dost, arkalarını birbirlerine dönemeyecek kadar da  düşmandılar. Cümleler arası matem havası vardı.  Sözcükler aşiretler ve mezhepler gibi birbirlerine düşman. Yedi hecenin bir araya gelmesine mani olana Cennet vaat edilmişti. Sıkı bir pazarlık sonunda hecelerin katli vacip kılınmıştı. Harflerin  tekmili belliydi tekçilik. Sesler ayrı bir harabe içinde. 

      Duyulan sesin Ê ye mi yoksa Î ye mi ait olduğu bilinmezlik üzerine savaştırmışlardı. Hikâyeler artık eskisi gibi yazılmıyor ve yazılması da yasak. Hatta eskilerin miladı tamamlandı, yenilerin ise miladı. Tıpkı eski çağ ve Yeniçağ arayışları gibi. Yenilerin yaşama dahil olabilmesi için eskilerden kurtulmanın her yolu mubah sayıldı. Hatta harf kıyımı yerine harf devrimi verildi o kıyımlara. Bazı harflerin geçmişini sildiler ki geleceği olmasın. Hep öyle olmaz mı? Geleceği kalıcı olarak yok edilmesi için geçmişine hasım olmak yeterliydi. Böylece etnik kıyımların başlaması için bekleyecek bir neden kalmamıştı. Ve hikâyelerin anlam  bütünlüğüne bakmadan önce Q'ye dipsiz kuyuları mezar olarak  layık gördüler. Beklenen tepki gelmeyince,  X i ensesinden yakaladıkları gibi geleceği olmayan bir maziye götürdüler. 

      Öldürülen, asılan ve yakılan her harf için Rahmet'ten başka herşey yasaklandı. Hatta anmaların da okunan Duanın içinde, kaybedilen harflerin dahi geçilmesi yasaklandı. Geriye kalan alfabe ailelerine ise sanki bir beladan kurtulmuşlar gibi adlarına tatlı dağıttırdılar. Helal ve haram felsefesi üzerine hayatlarını şekillendirenler sadece harama dikkat etmiyorlardı. Çünkü dikkat kesilselerdi yaşanacak bir hayatları kalmamıştı helalinden. Sabahın henüz seherini sevmeyenler  var. Çünkü bizleri o sevmelerden alıkoyan uykumuz olmasaydı  sevilmeyecek gibi değil ki hayatın  dünyaya canlılık verdiği saatin ilk saniyeleridir. O yüzden siz siz olun hayatın başladığı saati bir defa da olsa yaşamadan   ölümü beklemeyin. Ama hayatın biteceği yeri de zamana da şahit olacaksınız. Çünkü orada hazır olarak isteğinizin dışında bulunacaksınız...

      Dedim ya Seherin henüz üçüncü  saniyesindeyiz.  W’nin ayakları altına  bir tabure, taburenin  ayaklarıyla oynanmış. Belli ki testereyle kısalttıkları ayak talaşları darağacının hemen dibinde. Ve taburenin basılacak yerin yüzey alanı da  genişletilmiş ki,  fermanı verilen  W’nin geçmişi masaya bulaşmasın geleceği masada konuşulmasın diye. Ê’yi de inanca farklı bir renk kattığı, kendilerinden olmayan  bir Mezhebin  inancında, Dua cümlelerinde geçtiği için kapalı kapılar ardında bırakılarak tekbirlerle yakılmasına karar verildi. Î isyandı, şapka devriminin kurbanı kategorisine dahil edildi. Asimilasyon kurbanı İ ye dönüştürdüler. Hâlbu ki kelimelerin ruhunu yakmakla  görevli olanlar daha önce hiç harflerin, cümlelerin ruhunu almamışlardı, almayı da bilmiyorlardı da. Artık alfabe de büyük harf sorunu vardı, küçük harf sorunu da var oldu. 

      Bir defalığına mahsus alfabelerin öldürmelerini vacip görenler artık sırada ki harflerin ölmelerini engelleyemezlerdi. İçlerinden geçen cümleler de öldü ve cümlelerden oluşan hikâyeler de artık yok. Hayatları hikâye olmuşlar da yok kifayetinde. Onlar için geçen bir zaman da olmamış. Şimdi söyler misin; cümleden çıkarılan bir harfin nelere mâl olduğunu? Cümle tamamen işlevini yitirir. Tarih,  hikâyeleri sil baştan yazar. "Zaman dili inkâr eder".  Mekân, hikâyelerden meydana gelen halkları yok sayar. Harflerin kıyımı cüsselerine göre mi, inançlarına göre mi, yoksa cümleye verdiği anlamına göre mi yok ettiler? Bilinmez ama "faillerin hesabı gelemeyen cumartesilere bırakıldığı kesin"...