Onlar cennete gitmek için bu dünyayı cehenneme çeviriyorlar. Biz ise dünyayı cennete çevirmek için onların cehenneminde direniyoruz. (Farid Farjad)
Yeni bir duvar niye örsünler ki  aramıza. Birbirimiz arasındaki mesafeyi görünmez kılmak için gerek var mıydı?  Halbuki daha öncesinde demirden, çelikten duvar örmedik mi aramıza. Bak ne haldeyiz!  Benden  başka kimsenin beni  görmediği her zamanki yerimdeyim.  Bazen evde sarılamadığım çocuklarımın yanında,  bazen de  henüz tamamlamadan bırakıp,  tamamlamayı  tasarladığım hayatımın özeti başında. Eşler küsmez  biliyorum,  ama  bana dargın ve kırgın bir eş bıraktım evrenin  bir boşluğuna, yer çekiminin olmadığı bir gezegene. Ve akşam olunca  çocukların  sabahtan istedikleri bir sürü poşet dolu  listeleri elinde olan babalarını da eve göndermedim, gönderemedim. Çocuklar eve gelmesini bekledikleri babaları gelmedi bu akşam da. Gönüllerince  hazırladıkları  istek listesinden vazgeçip, sadece  gelmesini bekledikleri babalarını dilediler.  Babalarının kudretine çok bağlılar çocuklar, onların masum dünyasında  gücü her şeye yeten ve cömert karekterlerinde de  ne isterlerse onu alabilecek bir güce sahiptir babalar. Babalarının düştüğü kuyunun dibinde beklediklediğini  bilseler, 
belki umuttan  halatlar,  sevgiden merdivenler uzatırlar. Yusuf değil ki kuyuya kurban verilsin, ordan geçen kervanlara köle olarak satılsın, saraylara sultan edilsin.  İsa değil ki  ölüleri diriltsin, yoksa ölmüş ruhuna  kimselere fatiha okutmazdı. Eyüp de değil her musibete dayansın ve sabrın karşılığı  yeni hayat bahşedilsin. Yalnız kalmış bir hikayeden bahsediyorum. Biz uyuşturucu  batağına yakalanmış  birinin duygularını da yitirdiğini sanırız ya,  asıl duygulanmalar, kırılganlıklar bu dönemde başlıyor. Düşünsenize bir zamanlar el üstünde tutulanları alaşağı etmek istediğimizde verdiğiniz değeri  geri çekmemiz yeterli değil mi?
Ve öyle de yaptık. 
Siz,  babalarınızın eve gelememesi  eksikliğini yaşarken,  babalarınız her akşam yarın daha iyi olacağım  ve iyi günleri bekleye  bekleye,  kötü günlerin iyi günler üzerindeki hakimiyeti bitmeyen bir ömür  geçirip durur. Yarın  iyi olması umudunu neden her akşam  yineleyip durur biliyor musunuz?  Sizlere kavuşacağı  umudu onu hergün bir önce ki günden daha zor olan bir hayata katlanmasını  sağlıyor.  Bataklığa yakalanmış  hayattan kurtulmaya çalışıyor, hem  kışın en sert soğuğuyla mücadele ediyor köşe bucak. Ayrıca ayrı kalmak zorunda hissettiği ailesinin yokluğuyla  savaşıyor, hem de varlığından rahatsız olan ve aynı zamanda bizzat toplumun  düşürdüğü  baskıdan kurtulmaya çalışıyor. Adeta  dört bir yandan  düşman  saldırısına uğramış gibi.  Vatanı dörde bölünmüş  en merhametsiz toplumlarca.   Elbette  uyuşturucu veya uyarıcı madde alanların  yeni ve dışlanmış  bir dünyaya kapı araladığını  en az bizler kadar onlar da farkındalar. Fakat onları  kınamak  yerine,  özel olduklarının farkındalığına  erişmelerini sağlamak gerekmez miydi?  toplum olarak sözleşmişiz  gibi  insani değerler dışında tutuyoruz. Tabiri caizse   bir tokatı da biz atıyoruz yerde yatana.   Her türlü kötü  davranışı onlara yakıştırıyoruz, caniliği,  katilliği sanki onlardan  topluma bulaşmış toplumumuzun  lanetlileri gibi. Emin abi  altmış yedi yaşında  altı çocuk sahibi  üçü kız, üçü erkekti. Bölgenin   en çok tanınan ve herkesin sığınacak bir kapı gözüyle baktığı, toplumsal anlaşmazlıkların  uzlaştırıcı  yönüyle  bilindiği  ve aynı zamanda  hem merhametli  hem yardımsever, hem sokağın şairi de denebilir.  Ve bazen de yazdığı şiirlerini  besteler halinde mırıldanırdı. Yazık ki Emin abiyi toplum şahsında  uyuşturucuyla  itibarsızlaştırmaya  çalıştılar.  Ömrünün neredeyse kırk yılını yardımseverlikle  geçiren ve neredeyse  bu yörenin tüm insanlarının ekmeğini yediği  bir koca çınarın düştüğü yanlışla başbaşa bırakmak  haksızlık sayılmaz mı.  Ama o ömrünü insanlığa hizmet ederek geçirmiş, herkesi  eşit değerde görmüş, herkese aynı yardımseverlikle yaklaşmış ve  birinin acısı  dışlanmışlığı,  yoksulluğu benimdir deyip  toplumun ötekileştirilmişlerini  toplumun  mihenk taşı olarak görmüştür. Şimdi şunu soruyorum   hepimizin geleceği için  ömrünün yarısından fazlasını harcayan birileri var  bu bataklıkta.  Ya onu  yalnız bırakmayacağız ya da toplumun çürüyen birer küf mantarı  olmaya devam edip onu yalnız bırakacağız.  
Elbette  Emin abi şahsında  bataklığa saplanan   herkes  ömrünün erişebileceği en üst  yalnızlığı yaşıyordur. Buradaki asli görevimiz  onları ait olduğu topluma hatırlatmak. Bizim onlara kader olarak kaftandan diktiğimiz  dar elbise içinde bırakmak ta merhametin  hangi safhası. Emin abiler belki hatalarının kurbanı olmuşlar, ama onları bu kaderi yaşamalarına  neden olan  da yine bizleriz.  Şimdi onların bu hayatı yaşamaya mahkum edenler  el üstünde tutulurken,   hatalarının kaderini yaşayanlar en dip kuyulara atılıyorlar,  üstelik tuzağı hazırlayanlarca. Adalet yerini bulsun istersek asıl dışlanması, toplumun ötekileşirilmesi gerekenler   bu kaderi sistematik olarak  halka yaşatanlar olması  gerekmez miydi ? Yarınlara kadar da eksiklerimizi  yazmaya çalışsam  yazmakla bitmeyeceğine  temin ederim.  Fakat yarınlardan sonrasına  kadar da  bir kere tökezlemişlerin hatasını yazmaya çalışsam  en fazla yazacağım bir hatadır. O da düşmüşler, düşürülmüşler. Ne hikmetse  bizim  bin  hatamız, onların  bir hatası kadar konuşulmuyor.  Buna adalet mi denir? Bizlere ve çocuklarımıza her gün, yeni bir hayattır. Şanstır, aynı zamanda ikimizin de hayatına yeni yanlışlar yeni doğrular ve yeni tecrübeler giriyor. Nasıl mı?  Mesela çocuklarımızın  yanlışına yanlışla yaklaşmamız  gibi. Yanlışa yanlışla yaklaşmamız  doğruyu meydana getirmez. Çocuklar bu defa daha büyük yanlışlara yönelir.  Bizden beklediği karşılığın ve bizim verdiğimiz karşılık onlara  hayatları hakkında daha doğru karar verme  yetisini kazandırır.  Farkındalık uyandırır  ve kendine  bir birey olarak  güven duygusu verir. Çocuklar üzerinden   büyüklere, anne-babalara,  yetişkinleredir  asıl mesajım. Yaptıkları hataların boyutu her  ne olursa olsun,  anlayışla yaklaşın, kazanmaya bakın,  kaybetmeyi her zaman elde edebilirsiniz, ama kazanmanın fırsatı her zaman bulunmaz. Şuan söylediklerimizi, düşündüklerimizi  bir kaç yıl önce  ifade edebilseydik, önlemini alabilseydik belki şimdi sayıları binleri bulan uyuşturucu tuzağı adı altında bin  türlü oyun ve hilelere kurban verecek bir kişi bile bulamayacaklardı. Sevgili ailelerimiz! Çocuklarımız bizim ve bizden sonraki nesillerin geleceğidir, onları koruyup kollamak en başta sizin, sonra toplumun  görevidir. Onları istismara karşı bilgilendirin, madde bağımlılığına karşı duyarlı hale getirin. Bu ahlaki bir görev ve sorumluluktur. Sonra ayıplanması gerekenleri ve  ayıklanması gerekenlere hep beraber karar veririz.