Yıl 1999-2000 senesinin tozlu sıcak bir Haziran günüydü. Köyden Yüksekova şehir merkezine ilk adım attığım gün.  Yıllarca bütün dünyanın köyün sınırları ve dağların yükselebildiği yere kadar olduğunu ben de her çocuk gibi  tahayyül ediyordum taki yolum Yüksekova’ya düşene kadar. Amcam Metin kendisi inşallah tekrar aramızda olur köydeki işleri bitirip Yüksekova’ya dönecekken ben de bulduğum ne varsa  giyip ayağıma da kara lastikleri geçirerek verdim peşine. Bende biraz köylü inadı vardı “hema min got dinya xirabit ezê bime Geverê.” (dünyada da yıkılsa Yüksekova’ya geleceğim)Tabi amcam da biraz sinirli biridir benim de burnum büyük olduğu için sinirli bir şekilde ‘difin mezin çavên te birêjin jî tu nehati Geverê. (iki gözün çıksa de Yüksekova’ya gelemezsin)Benimki de inat ya üstün geldim. Sonra beraber Yüksekova’nın yolunu tuttuk. Şehir merkezine ilk indiğimde tozlu yollar ve bir de kaldırımları tamamen kapatan taburelerin üstünde oturmuş ve beni gördüğünde hışımla ayağa kalkan dedemi gördüm. Hayalimdeki Yüksekova bu değildi elbette. Bilirsiniz köyden şehre ilk inen biri için bir şehir merkezi tozun olmadığı yolların düzgün, kaldırımların yayaları için rahat geçilebilecek bir yer olduğunu çöplerin düzenli toplandığı yer hayal edilirdi. Tabi bunların hiçbiri olmadı. Bir de dedemin azarlarını da yedikten sonra en iyisi köye dönmek dedim. En azından köyün temiz havası suyu huzuru var. Klasik tabirle aylar ayları yıllar yılları takip etti. ilkokulu köyde okuduktan sonra  ortaokul ve lise okumak için Yüksekova’nın yolunu tuttuk. Köyde yaşayan ve okumanın peşinde koşan her Kürdün tattığı bir duygudur şehire akrabalarının yanına yerleşmek. Ortaokul ve lise yıllarım boyunca Yüksekova’nın tüm sokaklarını mahallelerini gezdim bitmek tükenmek bilmeyen kışlarını ayazların çok yedim. Yazın tozlu yollar, yağmurda göle dönen ara sokaklar,akşam aydınlatma ışıklarının çoğu zaman yanmadığı bozuk yollar. Tabi köyden alışmışız musluktan su içmeye Yüksekova’yı da öyle zannettik. Ne zaman musluktan su içsem motoru bozuyordum. Kışlarını zaten anlatmama gerek yok hepiniz yaşayıp görüyorsunuz.

Eee bir de o yıllarda bitmeyen elektrik işkencesi de işin tuzu biberi haline geldi. Êêêêê babo bêje derde te çi ye ve bu adam bizim içinde olduğumuz ve birebir yaşadığımız şeyleri niye bize anlatıyor dediğinizi duyar gibiyim. Biliyorsunuz önümüz yerel seçim ve Yüksekova halkı da 1999 yılından bugüne kadar bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunların içinde. Biz Kürtlerde nal çivi metaforu çok meşhurdur. Gelê Geverê maye navbera nal û bizmrê de. Neden mi?

1999 yılından 2015 yılna kadar belediye kendi seçilmişlerimizin elindeydi ve yukarıda bahsi geçen sorunların hepsini de çözebilecek imkanlara sahipti. 2015 yılından sonra da politik duruşu nedeniyle bir cezalandırma politikasıyla kayyım sistemi getirildi. 2015 yılına kadar ‘nasıl olsa bizimdir anlayışı yüzünden” 2015 ten sonra da kayyım cezalandırması yüzünden halk yıllardır beklediği hizmetlerden mahrum durumdadır.

Demem o ki seçim yaklaşırken halkın oylarıyla belediye koltuğuna oturanların oturup düşünmesi gerekiyor. Bu halk her anlamda belediye hizmetleri görmek istiyor.  Artık Yüksekova’da değişen bir şeyler olmalı. Aradan geçen 25 yıla rağmen hala mevcut sorunlar yerinde duruyor.  Maalesef şu anda belediye başkan adaylarının hiçbiri de halkı tatmin edecek ve bu sorunlara köklü bir çözüm bulacak bir planlamayı halkın önüne serememiştir.