**

Susmak…  Söylenmeyen cümlelerin, içe gömülen çığlıkların adıdır bazen. Konuşmanın mümkün olmadığı, kelimelerin kifayetsiz kaldığı yerde başlar. Bir yüreğin, kelimelere ihtiyaç duymadan anlatmak istediğidir. Gürültünün ortasında içimizi en çok büyüten şeydir belki de sessizlik. İnsan,  sustukça içini duyar; sustukça kalbine daha çok yaklaşır. Sessizlik bazen bir barış, bazen bir fırtınadır. Ve her insan, kendi sessizliğinde biraz da kendine yenilir.
**

Turgut Uyar der ki:“Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur.”
**

İşte o saat, çoğu zaman kelimelerin sustuğu yerde atar. İnsan bazen anlatamaz çünkü anlatmak eksiltir. Susmak, korur. Kalbinin en kırılgan yerini kelimelerle açık etmemek için susar insan. Bazı duygular, dile döküldüğünde anlamını kaybeder; bazı yaralar, sadece içte sessizce sızlar. İnsan, içini tutarak yaşar bazen. Ve o tutulan iç, zamanla bir dağa dönüşür kalbin içinde.
**

Edip Cansever’in dizeleri dolaşır o anlarda:“Konuşsam biliyorum, her şey düzelecek... Ama ben susuyorum, çünkü bazen kelimeler yetmez.”
**

Yetmeyen her kelime, kalpte yankılanır. Ve bu yankı, dış dünyanın anlayamayacağı kadar derindir. Susmak bir vazgeçiş değil, bir duruştur. Bazen bir sevgiyi, bazen bir hayali korumaktır. En çok da insan, içinden taşmamak için susar. Büyümekle eş değerdir çoğu zaman bu sessizlik. Susmak; ; sabırla, anlayışla ve zamanla yoğrulur. Sustukça olgunlaşır insan; sustukça derinleşir.
**

Ahmed Arif’in sesinden bir iç çekiştir sonra:“Seni sevmek felsefedir biraz, susmaktır, sabretmektir, beklemektir.”
**

Susmak; bir sevgiyi bozmamak için, bir umudu yitirmemek için, bir yıkımı büyütmemek için de seçilir bazen. En çok da insan kendine doğru yürüdüğünde susar. Dış sesler boğulurken, iç sesler netleşir. O sessizlikte insan kendini ilk kez gerçekten duyar. Kalabalıkların ortasında bile yalnız kalır bazen insan çünkü  en çok kendi içimizle baş başa kaldığımızda başlar gerçek yolculuk.
**

Nazım Hikmet bir mektubunda şöyle der:“Ben içimden konuşuyorum, sen duyuyorsun ya yeter…”
**

İşte bu, en yalın hâliyle susmanın anlamıdır. Ses olmadan da anlaşılabilmek. Sözcüklere yüklenmeden de sevebilmek. İnsan, , en çok sustuğunda anlatır bazı şeyleri. Bazen bir bakış, bir duruş ya da sadece kalp atışı yeter anlatmaya. Sessizlikte duyulan bir nefes bile bazen her şeyden daha yüksek sesle konuşur.
**

Ve bilirsin, bazı sessizlikler kavuşmak gibidir. Göz göze gelmeden, dokunmadan, sadece bilerek… O içten içe duyulan sessizlikte saklıdır en gerçek duygular. Sessizlik bazen bir elvedadır, bazen bir sonsuzluğun fısıltısı. Ve bazı sessizlikler vardır ki, insanın kalbine kazınır; hiç unutulmaz.
**

Velhasıl susmak, bir kaçış değil; kalbin en cesur hâlidir. Çünkü insan en çok sustuğunda direnmiş, en çok sustuğunda büyümüştür.
**

Ve son olarak, Oğuz Atay’ın fısıltısını duyar gibi oluruz:“Konuşsam, kırılacak bir şeyler var... Susuyorum. Çünkü içimde büyüttüğüm her şey, sessizlikle hayatta kaldı.”
**

İşte o yüzden; susmak, yalnızca kelimelerin eksikliği değil, kalbin fazlalığıdır. Susmak, içimizde taşıdığımız her şeye dair en büyük tanıklıktır. Ve bazen, bir insanı en çok onun sustukları anlatır. Belki de hayatın en çarpıcı hikâyesi, hiç yazılmamış cümlelerin, hiç söylenmemiş sözlerin içinde saklıdır.