İki günlük  baharım, iki gülüşüm ve bir de umudum kaldı, sende yetim... Alacağım olsun...


Her ülkenin bir başkenti olur ya  bir gönülde iki başkente yer yok...Öğrenemedin mi bilmiyor musun?Herkesin gömüleceği tek başkent var...

Tercih senin,keyif senin,iki başkentten birini seç. Yalnızlık...Karanlık...Ya da üçüncü halin imkansızlığı sevmek mi dersin?

Yaz kızım seninle hiç bir gönül bağım kalmadı...

İki günlük  baharım, iki gülüşüm ve bir de umudum kaldı sende yetim...

Beni yalnız seni sevmek istedikçe sen de kalmayı arzuladıkça; sen öyle bir şey yapmaya çalışıyorsun ki öncesi felaket, sonrası kıyamet...

Yaz kızım her gönle bir Kazım lazım değil elbet ;ama her gönle sen gibi mezarlar lazım...Her yerim çürümüş binlerce mezarlık, ölülerinin gülüşmesine hazır ve bu büyük günün görkeminde senin  gömülmene bu hazırlık...

Söyle onlara kızım!
Koparmasınlar kalbimdeki papatyaları bir bir...
Şiir de öldü...
Çay da bitti...
Bu saatten sonrasını onlar düşünsünler.Gülüşler aslı kalacak bilye ağaçlarında....

Papatya falı mı bakıyorsun?Buraya herkes giremez dedik!Sana izin aldık  bütün bütün ülkelerin  sana şiir yazan eşbaşkanlarından.Gözlerinden yeşil pasaport verdik...Gönlümüzün bütün vizelerini senin için aştık,sınırları kaldırdık, çin sedlerini yıktık.Ölüm dedik, mezardan bile tünel kazıp sana geldik.
Lakin seni  çiğneyerek girebileceğini mi zannettin bu ebedi  mabede,ezeli dergaha..Destur!!!

 Eskiden masum şiirler vardı...Aşk çayı  vardı, limon  sarısı vardı...Ve saatler henüz ömrünü beşini talvimlerin en derin yarasını gösteriyordu.Henüz antika dükkanlarında ölü kuşlar da satılmıyordu...Her şey garip anlamsız   bir araba, bir bina yahut bir yaşama gayesi içindi...

Güzel olan tek şey vardı.O da seninle güzelleşiyordu her şey...
Her şey senin içindi...Her şey sana dairdi...

Sen ne yaptın zalim Leyla?

Bir bir başlarını kopardın papatyaların.Bir bir öldürdün sana dair tüm niyetlerimi.Bir bir çiğnedin ezdin, geçtin içimdeki milyonlarca seni....Sana dair nem kaldı yüreğimden?

Kaç tane sen kaldı aklımın uçurumlarında...

Hani gökyüzü mavi, denizler yeşildi?

 Hani memleket istiyorduk bir demli çayın kıyısında.Limonlar diziyorduk bir başkentin senli kıvrımlarında?Hani çekirdekler aşka açılıyordu sen gözlerini kapattığın için ben üşüyorken yosma bir kaldırımım kenarında?

Biz karınca, diyoruz; can, diyoruz 
İncitme diyoruz yazıktır  atanı..Sen  üç kuruşa satıyorsun  ya benimdir ya toğrağındır  dediğin vatanı.Vatanım sensin diyorsun, parsel parsel eziyorsun atanı...

Sen anlama ve özür dileme özürlü birisin ki içimdeki köpekleri katlediyorsun...Ve buna da öte Nazi hakkı diyorsun.Soygunlar,talanlar yapıyorsun sana ait gözlerimde...Ve sonra da  hırsız hırsız gözlerinle bakıyorsun gözlerime hırxız hırxız....Hınzır yalanlar, xinzir dolanlar  ve atbaşı  oyunlar oynuyorsun ülkem sınırlarında...Kimlik çıkar bana, sana geleyim diyorum.Üstelik kalbine  ücretsiz ve sensiz vize de çıkarmaya hazırım diyorum..

Sen anlamaktan uzak, ölüme tuzak...

Sen papatyalar, tuzaklar ölümler doğurttuyorsun geceye dair.Gerçi gece karanlık ve uzun diyorsun. Susuyorsun...Her zulme boyun eğiyor kahküllerin,bir  bana isyan..

Güzelliğin iki başkentin güzelliği gibiydi...

Kalbin Amed, gözlerin diyarbakır diyordum.
Amasız barış ve sevgiler istiyordum sana dair.Irkçı değilim deyip ve aslında  ırkçı olanlar gibi ama ile başlamıyordu hiçbir cümlem oysa..Sadece sana dairdi amalı ve analı sözcüklerim:"Seni seviyorum; ama daha da çok seveceğim,sen ateşsin; ama ben  de yanmaya hazırım..."

Her ülkenin bir başkenti olur ya  bir gönülde iki başkente yer yok....Öğrenemedin mi bilmiyor musun?Herkesin gömüleceği tek başkent var...Bir Fener'i severim her gün acı, kan,gözyaşı ve bir seni, bir de bir Kürdü...

Ve bak şair ne diyor beni kandırmaya çalışırken:

"Sen benim hiçbir şeyimsin
Yabancı bir şarkı gibi yarım
Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Uykumun arasında çağırdığım
Çocukluk sesimle ağlayarak

Sen benim hiçbir şeyimsin..."

İzin verme hiçbir şairin beni kandırmasına; yoksa ben de onlar gibi zelil ve rezil olurum kandırıla kandırıla...Sonra Kandıra' da herhangi bir bilinmeyenli mandırada yoğurdumu  yerken zehir olurum sana ve dünyaya...

Ne yapayım şimdi?Şairi mi,dinleyeyim yoksa...Ama biliyorsun ki şairler yalancıdır kandırırlar beni de seni de ve dost ikimizi de...Daha yaşayacağımız iki günlük bahar,iki de gülüşümüz var...

Ya da şöyle yapalım sözcüklerimizi şair kırmasın hiçbir zaman bilmek istemediğimiz bir mahkeme salonunda...Son kararı sen ver....

Öyle bir şey söyle ki ölüm girsin aramıza...Ben seni seveyim...