Çocuk ölünce; insan derin bir sessizliğe gömülür. Çünkü o ölümden sorumlu olandır insan. Çocuk ölünce, insanın çocukluğu ölür, anavatanı ölür, kendinden, cürümlerinden, kötülüklerinden kaçıp sığındığı tek sığınağı ölür.

Çocuk ölünce; insan koskoca dünyaya sığamaz olur. Taşıdığı ruh bedenine ağır gelir. Her gün dünyanın dört bir yanında meydana gelen çocuk ölümlerinin ağırlığı çöker insanın derin yalnızlığının üzerine...

*Doğacağımız şehri seçebilseydik acaba kaçımız Yüksekova'yı seçerdik?

Yaşayacağımız şehri değiştirebilseydik acaba kaçımız Yüksekova’yı değiştirmezdik?

Bu şehirde doğmayı hiçbirimiz seçmedik. Bu şehirde yaşıyor olmamız da tamamen başka bir çaremiz olmadığından dolayıdır. İklimi ayrı bir dert. Çarpık kentleşmesi ayrı bir dert. Yolu, suyu, kirli havası ayrı bir dert. Tozu, toprağı, çamuru, buzu ayrı bir dert. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi insanının vurdumduymazlığı, duyarsızlığı, çaresizliği, her şeyi kabullenişi ve kendine ettiği zulümler apayrı bir dert...

Son günlerde şehir halkı olarak acı iki olayı üst üste yaşadık maalesef. Önce başıboş bir taş 12 yaşındaki Ceyhun’u aldı bizden. Sonra başıboş birkaç köpek 12 yaşındaki Eslem’i aldı.

Bu ölümlerle beraber yine sol yanımızdan bir şeyler kopup gitti, bitmeyen trajedimiz kendini tekrar etti.
Şehrimize, doğamıza, insanımıza, hayvanımıza sahip çıkamadığınız gibi artık çocuklarımıza da sahip çıkamaz olduk maalesef. Başıboş bir şehirde yaşıyor olmanın diyetini masum iki çocuğumuz ödemek zorunda kaldı.

Sözü uzatmak, uzun uzadıya yetkili yetkisiz herkesi eleştirmek gidenleri geri getirmeyecektir. Üzerimizde masum iki ölümün utancı duruyor. Bu utanç, üzerine düşen hiçbir vazifeyi layıkıyla yapamayan biz başıboş şehir halkına yeter.

Hepimiz başkalarını eleştiriyoruz. Toplumca, duyarsızlığımızın cezalısı olarak hep başkalarını görüyoruz. Ama hiçbirimiz yola düşen bir taşı kaldırmıyor, bir çukuru kapatmıyor, aç bir hayvanı doyurmuyor, darda kalan bir insana yardım etmiyoruz.
Hiçbirimiz yapmamız gerekeni yapmadık, yapmıyoruz, yapmayacağız. En yetkilisinden en yetkisizine kadar hiçbirimiz şehrimize, insanımıza ve gözümüzün nuru çocuklarımıza sahip çıkamıyoruz.

Dante’nin kulakları çınlasın; ilahi komedya burada...

Gün, en acı ölümün derin sarsıntısını ruhumuzda, bedenimizde yaşama günüdür. Gözümüzün nuru çocuklarımız hiç hakketmedikleri bir şekilde aramızdan ayrılıp gidiyorlar ve bizim elimizden hiçbir şey gelmiyor.

Kelimelere takılıp kalmak ve ötekileri suçlamak dışında...
Başıboş taşlar düştü, çocuk öldü. Başıboş köpekler saldırdı, çocuk öldü. Oysa ki başıboş olan ne taşlar ne de köpekler. Başı boş olan koskoca bir şehir...

Sahipsiz bir şehirde taşlar da köpekler de başıboş olur; hayatlar ucuz, ölümler ise trajik...