Gün aydınlanır ve aralanan her sabahta dumanı üstünde sıcak haberler, hangi yöne dönsek masada erken uyutulmuş bir fotoğraf çerçevesi. Eksilmiyor kötülük; avını tamamlamış bir avcı gibi üzerimizde büyük gülümsemelerin iri dişleri. Karanlık düşünceler arasına sıkışan aydınlık günlerin boşluğuna özlem diyoruz, içerde ise sesleri bir birine çarpan soğuk melodiler. Memleket türküsü gibi senden sana doğru kaçan oysa bir çakıl taşı ısınır erir içimizde. Yıldızlar çıksın diye dua ettiğimiz akşam üstleri artık kötü bir zamanlama hep bir şeylerini kaybedenlerin gölgesi değer yokuş yukarı, kaç cumartesiye değer çoğalan anılar? 

Kalabalık işlek bir semtin ortasında gelip geçen insanların arasında duraksıyorum. Gözümün önünde kocaman yalnızlık, ıssızlık ile büyür. Tüm kusurlar ortadadır ve bizler hala en kaypak yürümeler ile sıyrılıp geçiyoruz aralarından. Bu kadar eksik hayatın nereye gittiğini bilmeden çoğala çoğala biriken günlerin ne kadar azaldığını hissediyorum. Gözlerin daldığı zamanlarda sorular birikiyor en çok da cevabı sır gibi saklanan sorular. Bu kadar endişe nereye sırtlanır, her gün bir ah taşır mı sırtında?

Hayatın bir peçesi olmalı ve örtmeliydi, yüreğimin okyanusunda ki kuş ölülerini. Ne ben örttüm nede birileri gömdü. İki eklem arası üşüyen yürek ağrısı, istenilen cennet değildi yaşam havzasında aralanan bir kapı girişi. Yoruldum dinledim, dinledim ve yine yoruldum ve anladım ki bu çağa ait olmayan insanların ardına bakmadan koşacak hayalleri ile dolu. İmkânsızlık kanatlarından asılıdır maviye, beden de ruh ölüleri ve biz hala bir şeylerin değişebileceğine inanarak bir birimize iyi niyet duygularından buketler dağıtıyoruz, oysa sonbahar akıyordu yapraklardan. 

Çizgileri derindir hayatın ve artık yıldızlar bile yuvarlanır derinliğinde. Bu mekân; yitik yıllar dili geçmiş zamanlar ile dolu. Sahte eşyalar, yığınca biriken eski düş kırıkları. Şehirlerarası yolculuk yapan şiirler tek nefeslik gibi umudun parçasına sığınıyor kıyılarda vardiyalardan dönen sabahın sarımtırak renginde işçi sessizliği. Gözlerin daldığı zamanlarda çiseleyen izler kaybolur mu? ‘‘Kızıl bir elma değildi günahkâr olan, kızıl bir elmanın yaydığı kokudaydı bütün günahların başladığı yer’’. Kırık bir gölgedir peşimizden gelen çünkü hala o acılar büker boynumuzu…